Salı, Ağustos 14, 2007

Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken...



Geçen hafta IHLAMUR’la Sultanahmet’te gerçekleşen bir davete icabet etmem gerekti. İş çıkışı apar topar yapılan aktivitelerden pek haz etmem aslında... Ama günler öncesinden söz verdiğim için geri çevirebilmemin imkanı yoktu. Sabah yapmış olduğum makyajım akıp Marilyn Manson edalı bakışlara sahip olmama sebebiyet verirken, saçlarım bütün gün tepemde toplanmaktan artistik bi şekilde taranmış gibi krepelenmişti. Bi süre uğraşıp toparlamaya çalıştım kendimi… Sanki, toparlamaya çalıştıkca kötü oldu gibi geldi bana. Bunu çevremdekilere sormak gerekirdi aslında…

Şirketten, önümde hayli bi yol olduğunu gözönüne alıp biraz erken fırladım. Bir ara, sıcağın da etkisiyle yolun, hiç bitmeyecekmiş gibi geldiğini hatırlıyorum. Hatta tramvayda canhıraş bağırıp, ‘Durdurun şunu inicem!’ deme raddesine bile gelmiştim.

Ama ineceğim noktaya gelip de o turist grubun peşi sıra yürümeye başladığımda resetlemiştim her bi şeyi. Sanki o yolda yürüyüp aval aval bakınan ben değildim artık. Cadı renklipamuklar gitti, 10 küsür sene önce arkadaşlarıyla Divanyolu’nda gezip, o büyük çınarın altındaki çay bahçesinde dünyayı kurtaran renklikozalak geldi. ‘Ne günlerdi be!’ dedim…

IHLAMUR’u unutup, tüm sokaklarını arşınlamak istedim Sultanahmet’in…

İster istemez iki yaş akıverir şimdi gözlerimden diye de önce kara gözlüklerimi taktım. İnsanlar yanım sıra yürüyüp giderken ben, dilediğimce hüzünlü bakabildim koyu camlarımın ardından…

Benim garip huylarım vardır…

Geçmişimde bıraktıklarımı hep o vakitlerdeki güzellikleriyle anımsamak isterim. İşte tam da o yüzden çok uzun süre dönüp bakmadığım, Sultanahmet sokakları gibi…

Adliyenin önünden kısa adımlarla yürüyüp, dolu dolu dört sene geçirdiğim, zaman zaman nefret edip, kaçıp kurtulmak istediğimi oda arkadaşlarıma bağıra çağıra anlatıp, biraz daha erken uyumalarını sağlamak için yüzlerce kez dil döktüğüm…

Kimi zaman o eski kapısının önünde karnımdaki pır pır kelebeklerle çok geçmişte kalmış sevgiliyi beklediğim…

Okul bitip yurttan ayrılma vakti gelip çattığında ise o kocaman bavulumu eski koridorlarında sürüklemeye çalışırken ben, sizi, burayı çok sevmişim esasında deyip, hıçkıra hıçkıra ağladığım, İstanbul’daki ilk evim…

11 sene olmuş, o kapıdan çıkıp dünyaya karışalı…
Oysa, dün gibi anımsıyorum ıslak gözlerle bakıp, son kez el salladığımı…

2 Comments:

Blogger Daphne said...

zaman cok cabuk geciyor renklipamuklarim, elimizi cabuk tutmak lazim...

8/15/2007 3:04 ÖÖ  
Anonymous Adsız said...

Geçmiş zaman olur ki...
Geçer gider, geçer gider üzerimizden...

8/15/2007 11:46 ÖÖ  

Yorum Gönder

<< Home