
Ihlamur, dün Beşiktaş’ta gezinirken bana ne zamandır aklımda olan ayaklı tepsiyi almış, yanına da şeker kırmızısı bir boya, şöyle kımıl kımıl civcivli bir boya. Son zamanlarda bana nerden geldiyse bi kırmızı merakı geldi. Herşey kırmızı olsun istiyorum. Kilim kırmızı, mum kırmızı, o kırmızı, bu kırmızı nerdeyse kırmızı diye hergün kan kırmızı karpuz koyucam masaya.
Peki tepsim de kırmızı olucak ama nasıl ? diye düşünürken. Dün,
en kırmızı Simiole’nin sayfasında gördüğüm kirazlı yaz çantası bana kıpkırmızı kirazlı bi tepsinin hoş olacağı fikrini verdi. Muhtemelen kiraz olacak kımıl kırmızım, pek hoş olacak...
Bu tahta boyama sevdası Ihlamur’un beceri geliştirme ve sosyalleşme periyotlarından birinde ortaya çıktı. Relax olmalıyım, tahtaya dokunmalıyım, tahta boyamayalım diye haftada bi kaç gün Beşiktaşı mesken edinen Ihlamur, işin pratiğini kısa sürede kaptıktan sonra nereye kadar boyama deyip bu aktiviteyi de bi şekilde sonlandırmıştı. Hatırlarım o vakitler allısı morlusu, çiçeklisi böceklisi binbir çeşit boyamayı konu komşu akrabaya, gelin olup giden, gurbete düşen eşe dosta hediye edip mutlandırmıştı insanları.
Yani herkes nasibini almıştı Ihlamurun boyamalarından bi şekilde...
Beniyse bir kış günü düşürmüştü bu renk cümbüşüne....
Ben, ne yapacağımı bilemez halde evin içinde fır dönerken gel ben sana boyama öğreteyim hoşuna gider sen de boyarsın diye beni yoldan çıkarmış, tüm gün zımpara, boya, zımpara diye diye beni tekrar hale yola sokmuş, papatya çayımdan bile daha etkili olmuştu.
Aldım, tepsimi gözümün önüne koydum ilk haftasonu boyanmak üzere...
Kırmızıya kıpkırmızıya...