Pazartesi, Mayıs 14, 2007

Doktor civanım ah! neler istiyor canım.


Ayol! Ne bahtsız günlerdeyim diyesim var habire kendime...

Senelerdir her bahar tekerrür eden allerji ataklarım genellikle hapşırıkla geçiştirilecek düzeyde seyreder, çokta yormazdı beni. Eski moda antiallerjen ilacım ve kolonyam derdime ortak olur. Polen mevsiminin bitimiyle unutur, ertesi bahara kadar silerdim hafızamdam.

Bu sene ne olduysa oldu kılık değiştirdi benim vazgeçilmezim, hapşırıklar arttı, öksürükler nefes aldırmamaya başladı. Bu da yetmezmiş gibi son bir haftadır cildimde abuk subuk kızarıklılar boy gösterdi. Eh! pek tabi ki bendeniz, erteledim yine nasılsa geçer, iki kızarıklık kaşırsın biter moduyla. Baktım kaşı babam kaşı olacak iş değil en sonunda mecbur kaldım, aldım kelleyi koltuğa yollandım doktor civanıma. Bir kontrol bikaç tahlilden sonra sinir, stres kaynaklı nurtopu gibi yeni bir hastalığım oldu. “Madalyon” hastalığıymış adı, halk arasında “gül hastalığı” diye de geçiyormuş. Arkadaşlarım dalga geçtiler, bizim bildiğimiz “madalyon” iyi bişeydir seninki madalyonun diğer yüzü olsa gerek diye diye...

Kendime mi yanayım milletin dalgasına mı kızayım bilemez halde sürünüyorum o gündür.

Cumartesi evceğizimde hanım hanım otururken edepsiz alışveriş perisi kondu sol omzuma hadi kalk dedi, ne oturuyorsun gün geçmez para harcanmayınca, madem çalışıyorsun harcayacaksın, harcamayacaksan parayı ne yapacaksın! Hıhımmm dedim fırladım kalktım IHLAMUR’u da kandırdım. Kozmetik, Burger King, Flo’msu bi mağaza ve grossmarket gezdik, baktık, aldık, sevindik. Dönüş yolu, taksi hengamesi, alınanların yerleştirilip, alınmayanlara üzülünmesi ile gece oldu, sabah doğdu.

Pazar günü babamın telefonuyla uyandım, sıçrayarak. İzmir Cumhuriyet mitinginden anons yapıp, ortam nabzı hakkında bilgi verdikten sonra, tv’yi açıp seyretmem konusunda uyardı.Gurur duydum babamla.

Kahvaltı sonrası Eyüp Sultan’a gittik. IHLAMUR, imarethaneyi ve bilumum çıkmaz yolu sakata gelmeden gezdirdi, sağolsun. Oldum olası sever zaten aksiyonu, illa bi zabıtaya yol sorar, dilenci kadına kaçamak bi bakış atar, telaşlanıp adımlarını hızladırır, son köşede durup ardına bakar...

Akşamüstü büyük hanım teyzenin anneler gününü kutladık. Mükellef bir sofra, çocuklar, torunlar, şen kahkahalar, mutluluk gözyaşları...

Çarşamba, Mayıs 09, 2007

Hast du etwas zeit für mich dann singe ich ein lied für dich...



Dün kendime izin verdim uzun zamandan sonra ilk defa ektim işi, gücü.
Doya doya uyudum ta ki IHLAMUR hanım uyandırana dek hoş kendisi uyandırdığını kabul etmiyor, zaten uyanacaktın herhalde sebep olmuş bahanesine sığınmış lafı döndürüp duruyor dünden beri. Neyse uyudum, uyandım, oturdum, kalktım, devrildim, uzandım.
Kalktım limonlu muffin yaptım, bir tepsi yetmedi iki tepsi yaptım. Sözde bugün şirkete getirecektim hepsini unuttum şaşkınlıkla. Yıkanacakları yıkadım dört beş makine, hiç tişörtüm kalmadığına kanaat getirdim ilk alınacaklar listesine alt alta ekledim renklerini. Abuk subuk videolar izledim, utanmadım birde eşlik ettim laylayyy laaa böyle kahpedir dünya diye...

My name is Earl’e takıldım, “karma”dan ben de nasibimi alır mıyım diye bakındım, düşündüm, karar verdim. Ben iyiyim zaten listem yok diye mi beni es geçiyorsun aşk olsun “karma” dedim. Bugün işe gelir gelmez bahçeye çıkıp kaplumbağa hazretlerine bakındım beton zeminden alıp çimene bırakıp, “karmaya” uzaktan göz kırptım. Hatta monitörümün üzerinde tur atan karınca z’ye bile izin verdim istediği gibi fink atıyor ekranımda.

Bronz olmadığıma üzüldüm sonra solaryum yapmalıyım, etek giymeli, rahat etmeliyim acelesinden dedim pek sevgili göbeğime bakarak...

Birkaç arkadaşımla telefon görüşmesi yaptım; Kimine sevindim, kimine üzüldüm...