
İnecik köyünün sahile bakan mahallesidir Kaynarpınar.
Annemle babamın ballandıra ballandıra anlattıkları, her eylülde aksatmadan gittikleri şirin balıkçı köyü...
Gitmek hiç nasip olmamıştı bugüne kadar, eee! malum eylül, biz çalışanlar için tatiller bitmiş yeni iş sezonuna harala gürele giriş yapılmıştır çoktan...
Bu sene hiç aklımda yokken gelişen tatil seyri beni oralara savurdu, attı. İyi ki de atmış. Büyükşehrin hengamesini ve tüm senenin yorgunluğunu taşıyan bünyeye başka hiçbir yer böyle iyi gelemezdi. İzmirden maaile yol almaya başladığımızda bol virajlı upuzun bi yol kafamda ise bi dolu soru işareti vardı. Emekliler için biçilmiş kaftan çok beğeneceksin diyen aile büyüklerimin lafları biraz ürkütmüştü beni aslında. Ne emekliler mi? ben n’apicam orda demiştim içimdem.
Ya sıkılırsam sıkılmayı bırak ya market yoksa onu da bırak ya sigara bulamazsam korkusu sarmış ilk benzin istasyonunda su almam lazım susadım bahanesiyle çantamı tepeleme sigarayla doldurmuştum inanması zor ama fermuarı zor kapatmıştım. Seçilciğime buradan selamlar evet Seçil bol sigarayla gittim, üzgünüm. Hoş, oturup şöyle rahat rahat sigaranın dumanını savurdun mu bari? desem kendime o da olmadı, köşe kapmaca oynadım hep, çat orda çat kapı arkasında içtim mereti. Neyse bol viraj, bol sıcak, bol ter uzun zamandır böyle terlememiştim, ben söylenirken annem adeta mutlu oluyordu terliyorum diye ay! ne güzel işte toksinleri atıyor vücudun sağlıklı, teri atamazsan çok tehlikeli filan diye.
Homur homur yol alırken nihayet son sapakta bitti küçük köyün toprak yoluna girildi, beni bi şaşkınlıktır aldı. İndim arabadan, baktım, fırlattım babetleri şıpşıplarımı giydim, bye dedim bizimkilere ben ineyim bari iskeleye ...
İniş o iniş bi daha iflah olmadım zaten. Günbatımı her tarafı kızıla boyamıştı, küçücük iskele gerçek gibi görünmüyordu, minik kayıklar yanyana sıralanmış bikaç tanesi yeni dönüyordu iskeleye... İçlerinde ortayaş üstü tombul kadınlar ellerinde oltaları, yanık yüzleriyle gülümseyerek selam verdiler merhaba dercesine. Oh! be dedim kendime hoş geldin saklı dünyaya...
Etrafıma bakındım. Dediklerine göre hep yaşlılar vardı bu cennette ben de öyle bi intiba uyanmamıştı, nerden baktığına bağlı herhalde deyip boşverdim yaşlıyı genci, benim kuzenle gezinmeye başladım. Abla gel çınaraltına gidelim bişiler içelim dedi, iki adımda oradaydık. Asırlık çınar ağacı iskelenin hemen üst tarafındaydı onun yanında ise köyün çeşmesi, buz gibi pınar suyu akıyordu şırıl şırıl, adı üstünde Kaynarpınar bide minicik bir cami. Çay bahçesinin tahta sandalyelerine oturup bi çay bi sade gazoz söyler söylemez bizim kuzenin arkadaşları sardı çevremizi, gazozunu son hız hüpleten kuzen fırladı gitti . Aman be! dedim kendime mis gibi işte birazda yalnız kal. Oturdum bi süre, ne kadar bi süre bilmiyorum ama. Zaman durmuş burda dedim...